Sosyal medya fenomenleriyle kurulan tek taraflı bağın, kullanıcıları farkında olmadan satın almaya yönlendirdiğini belirten Prof. Dr. Van Het Hof, “Bu etkileşim bir yanılsama. Biz onları arkadaşımız gibi görüyoruz, ama onlar bizi tanımıyor bile. Bu da tavsiyelerini sorgulamadan kabul etmemize neden oluyor. Bu kişilerle kurduğumuz parasosyal etkileşim, tam olarak bu etkinin bir taklidini yaratıyor. Onları arkadaşımız gibi algıladığımızda, verdikleri tavsiyelerin bir pazarlama stratejisinin parçası olduğunu göz ardı ediyoruz ve bu önerileri daha ciddiye alıyoruz" dedi.
'Onların yaşam tarzına ulaşabileceğimize inanıyoruz'
Bu durumun sadece tek boyutlu olmadığını söyleyen Prof. Dr. Van Het Hof, “O kişinin beğendiği, arzuladığı ürünü biz de arzulamaya başlıyoruz. Beğenilme duygusunu, ürün aracılığıyla kendimize transfer etmeye çalışıyoruz. Bu, arzu transferine dönüşüyor. Çok ünlü bir kişiyle kişisel benzerlik kurmak zordur, o kişi zaten ulaşılmaz bir konumdadır. Ancak mikro ünlüler, bize benzeyen kişiler. Onların kullandığı ürünleri kullanarak ya da önerilerini dikkate alarak, onların yaşam tarzına ulaşabileceğimize inanıyoruz" dedi.
'Mikro ünlülük tüketiciyle bağ kurmayı kolaylaştırıyor'
Mikro ünlülüğü Benedict Anderson'un 'hayali cemaatler' kavramına benzeten Prof. Dr. Van Het Hof, “Bu topluluğun üyeleri birbirini tanımıyor olabilir ama yine de ortak bir kimlik etrafında birleşiyorlar. Gerçekte birbirini tanımayan bireylerin ortak değerler ve semboller üzerinden aidiyet duygusu geliştirmesi gibi, burada da takip edilen kişiyi ortak nokta yaparak bir topluluk hissi yaratılıyor. O topluluğun bir parçası olmak için o ürünleri satın alıyoruz. Influencer'ın samimi görünmesi, canlı yayın sırasında içten bir dil kullanması dahi kendini takipçilerine benzettiği anlamına geliyor. Bunların hiçbiri gerçek olmayabilir. Tümü ticarileştirilmiş birer meta haline gelmiş durumda" dedi.