Günümüzde 2 milyar fincan tüketilen kahve, birçok insanın günlük yaşamının vazgeçilmez bir parçasıdır. 1500 harf uzunluğundaki içilen kahve, 17. ve 18. yüzyıllardaki Aydınlanma döneminin de itici gücü olarak görülüyor. Dünyaca ünlü düşünürler Voltaire isimleri gibin kahve tutkusuyla bilindiği bu dönemde, kahvehaneler birer tartışma merkezi haline geldi. Alman filozof Jürgen Habermas'a göre kahve birikimi, Aydınlanma dönemindeki fikir hareketlerinin güçlenmesi mümkündü.
Kafeinin vücuda etkileri
Kafein, kahve içlendikten sonra sindirim işlemi işlenip mide duvarları ve ince çıkış yoluyla kana karışır. Adenozin adı verilen, doğal olarak ortaya çıkan bir maddeyle benzerlik taşıyan kafein, sempatik sinir sistemini yavaşlatan ve uyku hissini artıran adenozin bağlanarak onun varlığını bloke eder. Bu sayede parlaklık artar, dikkat seviyesi artar, kan basıncı ve beyin aktivitesinin hızı artar, kapasite uzun süre devam edebilir. Kafein ayrıca duyguyu iyileştirir, yorgunluğu azaltır ve fiziksel performansı artırır; bu nedenle sporcular tarafından antrenman öncesi sık sık tüketilir. Kafeinin etkileri 15 dakika ile 2 saat arasında sürerken, vücudun atılması 5 ila 10 saat içinde gerçekleşir. Sağlıklı yetişkinler için günlük kafein tüketimi 400 miligramı aşmamalıdır, bu da yaklaşık 4-5 fincan kahveye denk gelir. Ancak bireysel farklılıklar ve kahve türlerinin önemli faktörleridir.
Kararında tüketime dikkat
Kahve, kararında tüketildiğinde dikkat ve azalma artışı, ruh hali iyileşmesi ve fiziksel performans artışı gibi faydalar sunuyor. Harvard Üniversitesi'nden Dr. Mattias Henn, günde 2-5 fincan kahve tüketiminin diyabet, kalp hastalıkları ve bazı kanser türlerinin risklerinin azaltılmasına yönelik bulgular olduğunu belirtiyor. Ancak aşırı kafein tüketimi uyku bozuklukları, anksiyete ve mide sorunlarına yol açabiliyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 1200 miligram üzeri kafein alımının toksik olabileceği uyarısında bulunuyor.
Kahvenin kökeni ve küresel yolculuğu
Kahvenin yolculuğu aslında, Kızıl Deniz'in güney ülkelerindeki yaylalardan, Etiyopya ve Yemen'den başlıyor. Bir efsaneye göre Etiyopya'da 9. yüzyılda Kaldi adlı bir keçi çobanı, garip bir ağacın meyvelerini yiyen keçilerinin tüm gece uyanık kaldıklarını ve enerji dolu olduklarını gördü. Çoban bir grup keşişe haber verdi ve keşişler bu meyveden, kendilerini ibadet sırasında uyanık tutacak sıcak bir içecek yapabileceklerini gördüler. Efsane doğru mudur bilinmez ancak 15. yüzyıl itibariyle Yemen'de kahve kavrulduğunu biliyoruz. Orijinal adı "kahva" Yemen'de şarapa verilen addı. Yemenli Sufiler kahveyi, dikkatlerini yoğunlaştırmak ve manevi arınma amacıyla kullanmışlar. Bir yüzyıl sonra kahve, İran, Mısır, Suriye ve bugünkü Türkiye sınırlarında tanındı. Osmanlı İmparatorluğu'nun da kahve kültürünün dünyaya yayılmasında büyük bir etkisi oldu. Suriye'nin kozmopolit Halep kentinde yaygınlaşan kahvehaneler 1554'te de Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da açılmaya başladı. Ardından kahve kültürü Avrupa'ya sıçradı. Bugünkü kahve üretiminin yüzde 90'ından fazlası çoğunlukla Güney Amerika ülkelerinden sağlanıyor. Bunun yanı sıra Vietnam ve Endonezya da önemli kahve yetiştiricisi ülkelerden.
Kahve üretimindeki karanlık yüz
Kahve tarihi, köle emeği gibi olumsuzluklarla de dikkat çekiyor. Haiti ve Brezilya'da olduğu gibi Afrikalı kölelerin kahve üretimi ve günümüzde de bu alanda az gelişmiş düzeyde sömürüye dayalı çalışma koşulları gözlemleniyor. Bugün dünya çapında kahve üretimiyle geçişi sağlayan yaklaşık 125 milyon insanın büyük bir kısmı yoksulluk sınırında yaşıyor.